Günümüzde İnternet ve teknolojilerinin dolayımıyla gerçekleşen aktivist hareketler, toplumsal değişim yaratmayı amaçlayan örgütlenmelerdir. Bu değişimi yaratmak için mücadele edenler ise aktivistlerdir. Aktivistlerin
bir toplumsal olay karşısında tepkilerini dile getirmek ve seslerini duyurmak adına stratejik örgütlenmelerini
dijital ortamda gerçekleştirmesi ise dijital aktivizm olarak adlandırılmaktadır. Bu araştırma kapsamında dijital
aktivizm çerçevesinde örnek olay olarak “#disneyplusboykot” hareketi incelenmiş ve “Atatürk” dizisinin çevrimiçi platform tarafından yayınlanmama kararına yönelik sosyal medyadaki tepkiler, online aktivizm türleri
ile ilişkilendirilmiştir. Türkiye’de üstlendiği politik rol ve gündem belirleme gücü göz önünde bulundurularak
ilgili çalışma için X (eski adıyla Twitter) mecrası seçilmiş ve araştırmaya tabii tutulan tweetler bir nitel araştırma
yöntemi olan tematik analiz yöntemiyle incelenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda, Türkiye’de Disney+’a
yönelik yapılan boykotun, tepkisel bir noktadan bir tüketici aktivizmine evrildiği görülmüştür. Disney+’a yönelik
yapılan boykot çağrılarının yarattığı birlik ve beraberlik duygusunun aslında hali hazırda özlemi duyulan bir
birlik ve beraberlik duygusuna tahvil edilerek bu özlemin, Atatürk figürü etrafında şekillendiği görülmektedir.
Geçmiş zamandan bazı anların o dönem yarattığı güçlü etkiler, yalnızca o anları değil gelecek zamanı da
kapsamı içine almaktadır. Giderek ileriye (geleceğe) hareketlilik gösteren bu önemli anlar, toplumların belleğini oluşturmaktadır. Toplumlar geçmişe atfettiği değer ve saygıyı, hatırlama-anma pratikleri ile yansıtmaktadır.
Kimi durumlarda unutmak faydalı görünse de geleceği inşa etmiş kişi ve olaylar için geçmişi yok saymak, onun
bugünde yarattığı etkiyi görmezden gelmek anlamındadır. Bu nedenle hatırlamak geçmişi daima var kılmaktır.
Ancak süregiden zaman, toplumların hızla değiştiğini ve onların giderek daha teknolojik yapılarla var olduğunu göstermektedir. Teknoloji ile kuşanmış toplumların anımsama pratikleri de kaçınılmaz olarak bu yapıdan
etkilenmektedir. Güncel teknolojiler geçmişle kurulan iletişimin yeni belirleyicileridir. Bu çalışma Türkiye’nin kolektif belleğinde yer etmiş Mustafa Kemal Atatürk’ü, yeni iletişim ve bellek teknolojileri bağlamında incelemeyi
amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, günümüz teknolojilerinin anımsama pratiklerini hangi biçimlerde
etkilediği, tematik analiz yöntemiyle incelenmektedir. Analizden elde edilen bulgulara göre, teknoloji temelli
anımsama pratikleri Atatürk’ün hatırasını üç şekilde karşımıza çıkarmaktadır. Bunlar: “Yansı(t)ma Teknolojileri: Holografik Bellek”, “Sürükleyici Teknolojiler: 360 Derece Mekânsal Bellek” ve “Yapay Zekâ Teknolojileri:
Kurgusal Bellek” şeklindedir. Bu türden bir anımsama biçiminin geçmişi daha güçlü ve etkili bir biçimde tasarlayabildiği ancak bu tasarımda geçmiş zaman izlerine sadık kalmasının mühim olduğu ortaya çıkmıştır. Aksi
halde, hatıranın kendisi performans ve ilgi uyandırma amaçlarının gölgesinde kalmakta ve manipüle edilmiş
yeni görünüm yapay bir anımsama riski ortaya koymaktadır.
Yapay zekânın görsel sanatlar alanında giderek artan kullanımı ve özellikle portre üretimi üzerindeki etkileri, bu
araştırmanın temel odak noktasını oluşturmaktadır. Bu çalışma, yapay zekânın ürettiği Atatürk portrelerinin içerik
analizini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Atatürk portrelerinin yapay zekâ tabanlı görsel üretim modelleri ile
nasıl üretildiği, bu modellerin tasarım süreçlerine nasıl dahil edildiği ve metin komutlarının üretilen görsellerin
içeriği üzerindeki etkisi ele alınacaktır. Çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden içerik analiziyle yürütülecektir.
Bu süreçte, bilgisayarın tarihçesi, insan bilgisayar etkileşimi, yapay zekânın gelişimi ve metinden görsel üreten
modellere detaylı bir şekilde değinilecektir. Yapay zekâ modellerinden biri olan ‘metinden görsele’ üretim
yöntemi kullanılarak elde edilen Atatürk portrelerinin içerik analizinde elde edilen veriler doğrultusunda, promt
adı verilen metin komutlarının, yapay zekâyı yönlendirmede kritik bir rol üstlendiği ve üretilen görsellerin
niteliğini, tarzını ve kalitesini belirlemede yadsınamaz bir öneme sahip olduğu gözlemlenmiştir. Günümüzde
yapay zekâ teknolojileri ile insan-bilgisayar etkileşiminin doruk noktasına ulaştığı gözlemlenmektedir. Bu
teknolojilerin mesleki anlamda verimliliği artırması hedeflenirken, farklı alanlarda bazı mesleklerin ömrünü
tamamlamasında potansiyel yarattığı da öngörülmektedir. Metinden görsel üreten yapay zekâ modellerinin
sanatsal üretimde kullanılması, görsel sanatlar alanına yeni bir boyut kazandırmakta ve yapay zekânın
potansiyelini sergilemektedir. Promt komutlarına göre elde edilen sonuçlar ele alındığında, geleceğin meslekleri
içerisinde yapay zekâ promt mühendisliğinin de yer alacağı düşünülmektedir. Sonuç olarak, yapay zekânın bu
alandaki ilerlemesi, görsel üretim süreçlerinde verimlilik ve etkinlik açısından büyük önem taşımaktadır.
Bir havayoluna aidiyet kazandırmanın ve onu bir milli kimliğe büründürmenin en önemli yollarından biri
tasarımdır. Tasarım, bir nesneyi teknik ve kültürün birleşimiyle sosyo-kültürel bir boyuta taşır. Havacılık ve görsel
tasarım ilişkisi, renklerin havacılıkta sağladığı teknik faydaların yanı sıra kıtalar arası arenada bir kimliğin temsili
için de oldukça önemli konumdadır. Aynı zamanda bu tasarım öğeleri yaşanılan dönemin de önemli izlerini,
sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel boyutlarını ve kurumun kendini konumlandırma çalışmalarını da yansıtmaktadır.
Bu çalışmada, ilk kurulduğu adı ile Devlet Hava Yolları, günümüzdeki adı ile Türk Hava Yolları’nın bir kimlik
sağlayıcı olan görsel tasarım ile geçirmiş olduğu değişim ve dönüşüm anlatılmaktadır. Kurumun milli kimliği
ve küreselleşmeyle gelen uluslararası Turkish Airlines markası, uçak giydirme çalışmalarıyla kronolojik olarak
incelenmiş ve yerelden globale ilerleyen bir sürecin uçaklar üzerindeki yansıması değerlendirilmiştir.
1996 senesinde ulus markalama kavramı üzerine yazılar kaleme almaya başlayan Simon Anholt, yıllar içerisinde
bu kavramdan uzaklaşmaya başlayarak, 2007 senesinde ulusal kimliği daha fazla ön plana çıkaran ve ekonomik
ve siyasi rekabeti vurgulayan “rekabetçi kimlik” kavramını geliştirmiştir. Rekabetçi kimlik, Anholt’un marka
yönetimi alanının kamu diplomasisi, ticaret, yatırım, turizm ve ihracat ile sentezini tanımlamak için kullandığı
bir terimdir. Bu yaklaşıma göre, küreselleşmenin artan etkisiyle her ülke, şehir ve bölge dünyadaki tüketiciler,
turistler, yatırımcılar, öğrenciler, girişimciler, sporcular, sanatçılar, uluslararası medya, diğer hükümetler ve
halkların dikkatini çekebilmek ve saygısını kazanmak için birbirleriyle rekabet etmek zorundadır. Anholt’a göre,
bu konuda çalışmalar yürüten hükümetlerin, diğer ülkelerin kendi ülkeleri hakkında sahip oldukları düşünceleri
keşfetmesi ve mevcut algıları yönetebilmesi için rekabetçi kimlik stratejisi geliştirmesi gerekmektedir. Anholt,
hükümetlerin rekabetçi kimlik stratejisi geliştirirken, adil, dürüst ve gerçekçi olması gerektiğini, kendi halkının
ruhunu, dehasını ve iradesini yansıtan ve ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan ülkeye yararlı olabilecek stratejiler
geliştirmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yaklaşımını daha somut şekilde açıklayabilmek için Rekabetçi
Kimlik Altıgeni’ni geliştiren Anholt, bir ülkenin turizminin, markalarının, siyasalarının, yatırımlarının, kültürünün
ve insanlarının rekabetçi kimlik stratejisinin özünü oluşturan etmenler olduğunu belirtmektedir. Rekabetçi kimlik
stratejisinde, yüz yüze iletişime özel bir önem atfedilmektedir. Birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti
de kuruluşundan itibaren birçok önemli tanıtım ve ulus markalama faaliyetine imza atmıştır. 1926 senesinde
Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla hayata geçirilen Karadeniz Vapuru projesi ülkenin geçmişten günümüze
gerçekleştirdiği tanıtım faaliyetleri arasında özel bir yere sahiptir. Bu çalışma ile Karadeniz Vapuru kapsamında
yapılan tanıtım faaliyetlerine odaklanılarak şu soruya yanıt bulmak amaçlanmaktadır: 1926 senesinde Türkiye
Cumhuriyeti tarafından gerçekleştirilen Karadeniz Vapuru projesi rekabetçi kimlik teorisi çerçevesinde bir ulus
markalama projesi olarak değerlendirilebilir mi? Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa ülkeleriyle
ticari ve kültürel ilişkilerini geliştirme amacıyla gerçekleştirdiği Karadeniz Vapuru projesi Simon Anholt’un
rekabetçi kimlik teorisi çerçevesinde betimsel analiz yöntemi ile incelenmektedir. Çalışma sonucunda, Karadeniz
Vapuru projesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin markaları, siyasaları, yatırımları, kültürü ve insanına odaklanılarak
rekabetçi kimlik teorisi kapsamında geliştirilen rekabetçi kimlik altıgenindeki beş unsurun etkili bir şekilde
kullanıldığı, turizm unsuruna ise yer verilmediği değerlendirilmektedir.
Grafik tasarım, belirli amaçlarla sosyal gruplara belirli mesajlar iletmeyi amaçlayan görsel sanatların disiplinler
arası bir dalıdır. Günümüzde, baskı, ekran, hareketli film, animasyon, iç mimari, ambalaj tasarımı gibi birçok
ortamda dijital veya dijital olmayacak bir şekilde uygulanabilmektedir.
Grafik tasarımın başlangıcı İlk Çağ’a, hatta tarih öncesi mağaralardaki betimlemelere dayandırılabilmektedir.
Antik Çağ ve Orta Çağ’daki ilk örnekleriyle birlikte uygulamalı sanat olarak grafik tasarımın evrimi 15. Yüzyıl’da
Avrupa’da matbaanın bulunması ve geliştirilmesine ve Sanayi Devrimi’nde tüketici kültürünün büyümesiyle
bağlantılıydı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda, 15. Yüzyıl’daki öncülerinden sonra 1727 yılında İbrahim Müteferrika ve Said
Efendi tarafından İstanbul’da kurulan matbaa ile birlikte ticaret ilişkileri ve kültürel etkileşim, basılan gazete
ve dergiler, çeşitli ürünlerin tanıtılması gerekliliği reklamcılığın gelişmesine olanak sağlar. Reklamcılığın
gelişmesimiyle birlikte grafik tasarımın önemi daha da artar.
Türkiye’de grafik tasarımının ilk örnekleri dönemin bazı önemli sanatçıları aracılığıyla görülmeye başlanmıştır.
Bu öncü tasarımcılar arasında özellikle İhap Hulusi Görey’in devlet desteğiyle ve yönlendirmesiyle yaptığı grafik
tasarımları modern ve Batılı bir toplum yaratma projesinin önemli aracıları olmuşlardır.
İhap Hulusi Görey (1898-1986), Türkiye’nin öncü grafik tasarımcılarından biridir. En çok bilinen işleri Türk
markaları için yaptığı tasarımlardır. Birçok devlet kurumununun kurumsal kimliğini oluşturmuş ve bunları
yaparken aslında yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin görsel kimliğinin oluşturulmasında katkı sağlamıştır.
Bu çalışmanın amacı, dünyada ve Türkiye’de grafik tasarımın gelişiminden kısaca söz ettikten sonra Cumhuriyet
Türkiyesi’nin öncü grafik tasarımcılarından İhap Hulusi Görey’in yeri ve önemi hakkında çalışmalarından bazı
örnekleri inceleyerek bilgi vermektir.
Ulus inşası, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtuluş Savaşı sonrası modernleşme döneminde ortaya çıkan bir kavramdır.
Amaç değişim ve yenilenmedir. Cumhuriyet dönemi ulus kimliği inşası bu iki kavramı da içinde barındırmakta ve
kuramsal olarak mevcudu iyileştirip bunun yanında farklı yaklaşımlar üretmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın
amacı ulus inşasında kullanılan kültür ve sanat, müze yönetimini kavramsal çerçevede ele alırken Cumhuriyet’in
kuruluşunu izleyen ilk yıllarda ulus inşasında kullanılan yaklaşımları irdelemektir. Yöntem olarak alanyazın taraması yapılmış, bilgiler betimsel analiz yöntemiyle ele alınarak yorumlanmıştır. Değerlendirme sonucu Cumhuriyet
dönemi ulus kimlik inşa sürecinde farklı kuramcıların teorilerinden faydalanıldığı ancak Türk Ulusunun ihtiyaçları
doğrultusunda kültür ve sanat yönetiminde özgün yaklaşımlar geliştirme ihtiyacının Mustafa Kemal Atatürk gibi
ulusunu tanıyan bir devlet adamının liderliği sayesinde daha başarılı biçimde uygulandığı tespit edilmiştir.
Cumhuriyet reformları, Türkiye’de eğitim sisteminin geliştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, tüketici haklarının
korunması gibi alanlarda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bu reformlar neticesinde toplumun eğitim seviyesi
yükselmiş ve tüketici haklarına verilen önem de buna paralel olarak artmıştır. Sanayi ve ticaretin gelişmesi,
tüketicilere daha fazla ürün ve hizmet seçeneği sağlarken, maruz kalınan reklamların sayısını da bir hayli
artırmıştır. Günümüz tüketicileri, teknolojinin de gelişmesiyle birlikte reklamları anlamak ve yorumlamak konusunda çok daha yetkin hale gelmişlerdir. Aynı zamanda, tüketici haklarının korunmasına verilen önem, reklamcılıkta daha etik ve şeffaf uygulamaların benimsenmesini teşvik etmiştir. Bu da reklam okuryazarlığını artırmış
ve tüketicilerin reklam dünyasında daha bilinçli bir şekilde hareket etmelerini sağlamıştır. Toplumdaki ve pazarlama alanındaki değişimin uzun bir sürece yayılmış olması literatürde kavramsallaşmayı da şekillendirmiş
ve zaman zaman geciktirmiştir. Cumhuriyet döneminin en önemli kazanımlarından biri olan “okuryazarlık”,
teknolojik gelişmelerle birlikte “medya okuryazarlığına” evrilmiş ve yaklaşık 90 yıllık bir sürecin sonunda da
“reklam okuryazarlığı” kavramını günümüz literatürüne kazandırmıştır. Reklamların toplum üzerindeki etkisini
anlama ve eleştirel bir bakış açısı geliştirme konusunda önemli bir rol oynayan reklam okuryazarlığı kavramı etik reklamcılığın da gelişmesine katkıda bulunmuştur. Cumhuriyet sonrası süreçten yakın geçmişe değin
reklam ve pazarlama araştırmaları çoğunlukla “neyin nasıl satılacağına” odaklansa da günümüzde daha çok
sorumlu reklamcılık, medya-reklam okuryazarlığı ve etik pazarlama gibi eleştirel çalışmalara ağırlık verilmeye
başlanmıştır. Reklam okuryazarlığı kavramının hem dünya da hem de Türkiye’de yaklaşık 15 yıllık bir geçmişi
bulunmaktadır. Fakat temeli okuryazarlık kadar uzun bir sürece dayanmaktadır. Bu çalışma, Cumhuriyet döneminden günümüze tüketici algısının nasıl şekillendiğini derleyerek açıklamak ve reklam okuryazarlığı kavramının literatürde nasıl yer edindiğini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada, “reklam okuryazarlığı” hakkında yapılan çalışmaların bibliyometrik haritası çıkarılmış ve böylece konuyla ilgili yapılan diğer araştırmalara
da dönemsel bir veri sağlanmıştır. Çalışmanın sonucunda elde edilen bibliyometrik veriler sistemli bir şekilde
özetlenmiştir. Analiz yapılmak üzere Web of Science (yabancı kaynaklar) ve Google Scholar (Türkçe kaynaklar)
veri tabanlarında konu ile ilgili bulunan tüm makalelerin bibliyometrik verileri ele alınmış ve Voswiever programı ile görselleştirilmiştir.
Cumhuriyet Devrimleri’nin gerçekleştirilmesi ve devamının sağlanması için, her şeyden önce Türk halkı
tarafından kabulünün sağlanması gerekmekteydi. Yapılan devrimlerin topluma anlatılması babında devlet
yetkilileri ve resmi kurumlarca çeşitli halkla ilişkiler çalışmaları yapılmış ve bu doğrultuda dönem basınının
desteği alınmıştır. Devrimlerin hayata geçirilmesi arifesinde ve sonrasında Mustafa Kemal Atatürk, çevresindeki
erkânlarının ve halkın sürekli nabzını tutarak onlardan gelen tepkiye göre amaçlanan yenilikleri planlı bir
şekilde ve rasyonel politikalar çerçevesinde, zamanlamaya dikkat ederek gerçekleştirmiştir. Devrimlerin halka
benimsetilmesi esnasında kimi zaman kanaat önderleri kullanılırken, bazen de günümüz standartlarına göre
bile avangart olarak tabir edebileceğimiz etkin ve akılda kalıcı yöntemlerden şenlik, açık hava reklamcılığı,
yurt içi gezileri ve fonetik tanıtım kullanılmıştır. Çalışmamızda devrimleri bütünüyle ele almaya yerimiz
olmadığından, Saltanatın Kaldırılması, Şapka Devrimi, Harf İnkılabı ve Kadınlara Siyasal Hakların Tanınması
meseleleri topluma anlatılırken uygulanan faaliyetler tanıtılmış ve bu etkinliklerin halkla ilişkiler temelinde
asimetrik modele uygun olduğu görülmüştür.
Bu çalışma, “Cumhuriyet” dizisi bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen kadın reformlarının toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemini araştırmaktadır. “Cumhuriyet” adlı tarih dizisinden alınan
örneklerle desteklenen çalışma, dönemin kadın reform hareketlerini ele almaktadır. Çalışmada, nitel araştırma
yöntemlerinden içerik analizi yapılmış ve bu içerik analizi dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Kadınların kariyer
planlaması alanındaki değişimi, eş olarak eşit haklara sahip olması gereği, kadınlarla erkeklerin eşit eğitim
fırsatına sahip olması durumu, sosyal yaşamda kadının varlığı ve seçme seçilme hakkına sahip olması diziden
edinilen diyaloglarla incelenmiştir. Bu çalışmada Ziya Öztan’ın yönettiği 1998 TRT yapımı Cumhuriyet dizisinden alıntılar ve aktarmalarda, Türk kadınının değişim merhaleleri gösterilmektedir. Çalışmanın ana ekseni,
Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki kadın reformlarının toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yapılan önemli yenilikler olduğunu vurgulamaktır. Bu reformlar, kadınların toplumun her alanında aktif rol almasını teşvik etmiş
ve toplumsal cinsiyet eşitliğine katkıda bulunmuştur. Sonuç olarak çalışmada, Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki
kadın reformlarının toplumsal dönüşümdeki önemi vurgulanmakta ve bu gelişmelerin Cumhuriyet dizisinde ne
şekilde ele alındığı analiz edilmektedir.