Bu makalede iletişimin evrimsel süreci, insanlığın tarih öncesinden başlayarak iletişim alanında nasıl bir gelişme gösterdiği üzerinde duruldu. Bu uzun süreçte iletişimle ilgili genişleyen odaklar ve alıcılar örneklerle açıklanmaya çalışıldı. Çağımızın iletişim araçlarında en son gelinen nokta olarak adlandırılan ve “sosyal iletişim”in de içerisinde bulunduğu iletişim olgu ve süreci, “kültürel endüstri” kavramının ortaya çıkmasına ve tartışılmasına neden oldu. Bu köklü değişikliklerin etkileri, ulusal ve uluslararası düzeylerde sosyal, siyasal ve ekonomik seviyelerde gözlenmektedir. Batı ülkelerinde de görülmekle birlikte özellikle gelişmekte olan ülkelerde siyasal otorite, bu gelişimi kendi lehine kullanarak, zaman zaman kendi toplumunun bu araçların sunduğu özgür iletişimine kısıtlamalar getirme eğilimi göstermektedir.
Yazarlar:
Prof. Dr. Nermin Abadan UNAT
Sayfa No:
8-11
Yükseköğretimde eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve bunun sürdürülebilir olması hususu, 25-30 yıldır, özellikle Batı ülkelerinde ve Türkiye’de üzerinde önemle durulan bir konudur. Önceleri yükseköğretim kurumları, kalite konusunu kendi çabalarıyla çözümlemeye çalışırken, giderek artan yükseköğrenim kurumlarının sayısı, kalite konusunu ve bunun sürdürülebilir olmasını gündeme getirmiştir. Kaliteli ve yeter sayıda akademisyen olmayışı, alt yapı donanım eksikliği, kurumsallaşma sorunları, öğrenci ve öğretim elemanlarının, özellikle Avrupa ülkelerinde serbest dolaşımda olmaları gibi nedenler kalite konusunun, ulusal ve uluslararası düzeyde ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Bu amaçla, Avrupa ülkeleri yükseköğrenim kurumlarında eğitimde ortak kalite konularını düzenleyen Bologna süreci ölçütlerini kabul etmiştir. 2000’li yılların başından beri Avrupa’daki yükseköğrenim kurumlarında uygulanmaya başlayan bu sürecin ölçütlerine uyulması zorunlu duruma getirilmiştir. Bu gelişme ise ulusal ve uluslararası eğitimin değerlendirmesini yapacak, kalitesini ölçecek çatı örgütlerinin oluşturulmasını zorunlu kılmıştır.
Yazarlar:
Prof. Dr. Aysel Aziz
Sayfa No:
12-29
Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı yapıtında Thomas Kuhn, disiplinlerarası etkileşimin varlığına ve bilim felsefesindeki değişikliklere paralel olarak disiplinlerarası değişime dikkati çeker. Profesyonel yetiştirme modelleri de, bu bağlamda, disiplinlerarası değişime benzerlik gösterir. Eski çağlardan günümüze uzanan, en eski model olan, ustanın yanında izleyerek, yardım ederek öğrenme çıraklık modeli olarak adlandırılır. Matbaanın icadını takip eden, aydınlanma, teknolojinin gelişerek yayılmasının sonucu olarak ortaya çıkan endüstrileşmenin de etkisiyle önce okuryazar sayısı, sonucu olarak da yüksekokul ve üniversitelerin sayısı artmıştır. 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru, görgül araştırma sonuçlarına değer veren pozitif paradigma başat paradigma konumuna gelir. Bu gelişmeler sonucunda, 20. yüzyılın başlarında uygulamalı bilim modeli oluşur. Yirminci yüzyılın sonlarında, özelikle de bilgi teknolojilerindeki gelişmeler dünyada bilgi toplumuna geçişe yol açar. Dünyanın birçok ülkesinde halen uygulanmakta olan uygulamalı bilim modeli yumuşak bir geçişle paradigma değişimlerine paralel olarak (pozitif paradigmadan çoklu paradigmaya geçiş) yerini yansıtma modeline bırakmaktadır. Kuramsal olarak tasarlanan bu çalışmada paradigma değişimlerine paralel olarak İletişim ve Medya Çalışmaları alanında profesyonel yetiştirme modelleri özellikle de Türkiye’deki gelişmeler dikkate alınarak tarihsel süreç içinde ele alıp değerlendirmektedir. Çalışmanın sonuçları, Türkiye’de İletişim ve Medya Çalışmaları eğitiminin uygulamalı bilim modelinden yansıtma modeline geçiş aşamasında olduğunu göstermektedir.
Yazarlar:
Prof. Dr. Bahire Efe ÖZAD
Sayfa No:
30-47
Bu yazının amacı halkla ilişkiler ve etik konusuna halkla ilişkiler öğrencileri, eğitimcileri ve halkla ilişkiler profesyonellerini ilgilendirecek şekilde genel bir değerlendirme yapmak ve meslek örgütlerinin halkla ilişkiler etiğine yönelik bilinçlendirme çalışmalarını incelemektir. Çalışma uluslararası bir meslek örgütü olan Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetimi Küresel Birliği’nin bu bağlamdaki çalışmalarının da bir özetini verecektir. Halkla ilişkiler etiği bir çok farklı alandan yaklaşılabilecek kapsamlı bir konu olsa da, halkla ilişkiler meslek örgütlerinin bu konuda öncülüğü önem taşımaktadır. Ayrıca iletişim akademisyenleri için etik ve halkla ilişkilerin cazip bir araştırma alanı haline gelmesi, halkla ilişkiler ders programlarında halkla ilişkiler ve etik konusunun daha fazla yer edinmesi ve siyah beyaz gibi net olmayan halkla ilişkiler etiği konusunu düşünme ve tartışma halkla ilişkiler mesleğinin geleceği için yararlı olacaktır.
Yazarlar:
Dr. Tevhide Serra Görpe, APR
Sayfa No:
48-63
Bu çalışmada Türkiye’de medya ve siyaset ilişkisi bağlamında yazılı basının, 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu sürecinde izlediği yaklaşımın ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışmada öncelikli olarak, medyanın siyaset ile olan ilişkisi ele alınmış, farklı ülkelerde bu konuda geliştirilen kuramlara değinilmiştir. Alan çalışmasına temel teşkil etmek amacıyla iki konuda açıklama yapılmıştır. İlk olarak, siyasal kampanyalarda medyanın ve özellikle yazılı basının siyasal haberleri ve kampanyaları ele alışıyla ilgili kuramlara ve yaklaşımlara yer verilmiş; tutum ve davranışları incelenmiştir. İkincil olarak ise referandumla ilgili tanım, tür ve uygulamalar incelenmiştir. Alan araştırması kapsamında ise 16 Nisan 2017 Anayasa değişikliğiyle ilgili referandum kampanyasında yer alan siyasal kampanya haberlerinin Hürriyet, Sabah ve Sözcü gazetelerinin ilk sayfalarında yer alışıyla ilgili fiziksel ve içerik/mesaj çözümlemeleri yapılmış ve çıkan veriler sonuçlar SPSS programıyla analiz edilmiştir.
Alan araştırması sonucunda Hürriyet, Sözcü ve Sabah gazetelerinin birinci sayfasında yer almış olan Anayasa değişikliği haberlerinin fiziksel ve mesaj çözümlemesinde, referandum ile ilgili haber ve görsellerin verilmesinde tarafsız davranılmadığı; gazetelerin ideolojik, siyasal ya da farklı yakınlıklarının, haberlerin verilmesinde belirleyici olduğu sonucuna varılmıştır.
Yazarlar:
Alev OFLUOĞLU
Sayfa No:
64-97
İletişim araçları ve iletişim biçimleri hızlı bir şekilde analog dünyadan dijital dünyaya doğru evrilmiştir. 21. yüzyılın başından itibaren analog çağ yavaş yavaş sona ererken, dijital çağ her alanda hakimiyet kurmaya başlamıştır. İnternet altyapısı önceleri askeri bir gereklilik olarak ortaya çıkıp, kısıtlı olarak kullanıma açıkken günümüzde insanlar internetsiz bir yaşamı hayal edemez hale gelmişlerdir. Dijital teknolojilerin, kullanım oranına göre göreceli olarak daha rahat satın alınıp, kullanılıp, fazla tüketilir hale gelmesi, sosyal ve kültürel açıdan ölçülmesi ve incelenmesi gereken etkilere yol açmaya başlamıştır. Dijital platformlar da rekabet ortamında üyelerine çeşitli yenilikler sunmak için teknolojiyi ve yapay zekayı kullanmaktadır. Dünyanın önde gelen dijital platformlarından Netflix, teknoloji kullanımın günümüzdeki ve gelecekteki olası etkilerini ele aldığı beğeni toplayan “Black Mirror” dizisinden sonra “Black Mirror: Bandersnatch” adlı bir interaktif bir film üretmiştir. Yeni medyanın en önemli özelliklerinden biri olan etkileşim yani interaktiflik seyirciyi daha da aktif ve etkin hale getirerek farklı deneyimler yaşamasını da sağlamaktadır. Film oyun temelli bir yapıya sahiptir. Hem ana karakter Stefan hem de filmi izleyen seyirciler de oyunun ve içerdiği şiddetin pasif / aktif kullanıcısı ve kurbanı olmaktadır. Bu çalışma bağlamında bir Netflix ürünü ve interaktif kurgunun başarılı örneklerinden “Black Mirror: Bandersnatch”, iletişim çalışmalarında ve seyirci odaklı çalışmalarda kuramsal olarak öne çıkan oyun teorisi bağlamında filmsel anlatı çözümlemesiyle ele alınacaktır.
Yazarlar:
Prof. Dr. Deniz YENGİN, Doç. Dr. Okan ORMANLI
Sayfa No:
98-107
Dijital dönüşüm süreci, kültürel yapıyı etkisi altına alan, yeni imgesel biçimlerin meydana gelmesini sağlayan, bireylerin imgelere yönelik anlamlandırma aşamalarını çeşitlendiren ve yeni bir sürece adım atılmasına zemin hazırlayan niteliklere sahiptir. Bu sürecin yansımalarını ise görsel kültürün hakim olduğu alanlarda görmek mümkün hale gelmektedir. Dijital dönüşüm sürecine bağlı olarak şekillenen görsel kültür yapıları da bireylere yeni yaratımlarla ulaşmaya çalışmakta ve yeni imgesel nitelikler kazanmak adına, işlemler gerçekleştirmektedir. Bu sebeple günümüzde sanat yaratımları değişime uğrayarak, dijital görsel kültür özellikleri ve dijital bilgi teknolojilerinin altyapısı kullanılarak oluşturulmaktadır.
Araştırmada ise görsel kültür, dijital görsel kültür ve dijital video sanatına dair bilgiler sunulmaktadır. Ayrıca video sanatının öncüllerinden olan Bill Viola’nın ‘Sal’ (The Raft) eseri, Panofsky’nin ikonografik ve ikonolojik eleştirel yaklaşım analizi dikkate alınarak, incelenmektedir. İncelemede Bill Viola’nın dijital bilgi teknolojilerini video sanatına uyarladığı, ışık-gölge oluşumlarında Rönesans dönemini referans alarak tasarladığı, yaşam, ölüm, yeniden doğuş ve hakikati arama gibi dini mitolojik temaların çeşitli imgelerle izleyiciye aktardığı sonucuna varılmaktadır.
Yazarlar:
Pınar Karaca
Sayfa No:
108-129
“Türkiye Sözlü Basın Tarihi” adlı çalışma, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın 3619 sayı ile 2016 yılında üç cilt olarak yayınlandı (S. Gezgin, V. Polat, E. Arcan (2016). Türkiye Sözlü Basın Tarihi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Cilt I, Cilt II. Cilt III)
Çalışma Cilt I: 516 sayfa, Cilt I: 618 sayfa, Cilt III: 798 sayfa olmak üzere toplam 1932 sayfa röportaj çözümlemesi ile her bir ciltte aynı içerikte 4’er sayfa ile Cilt I’de 24 sayfalık “Giriş” kısmıyla toplam 1968 sayfadan oluşmaktadır.
Çalışma 2017 tarihinde İLAD (İletişim Araştırmaları Derneği) tarafından “Yılın en iyi akademik çalışma ödülü”nü aldı.
Yazarlar:
Prof. Dr. Aysel AZİZ
Sayfa No:
130-133