ISSN: 2757-7007 YAYIN ARALIĞI: Yılda 2 kez, 6 aylık dönemler halinde BAŞLANGIÇ: 2020 Haziran YAYINCI: İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi / https://icd.yeniyuzyil.edu.tr/

Yeni Yüzyıl'da
İletişim Çalışmaları Dergisi

MAKALELER

BIOPOLITICS AND COMMODIFICATION OF BODY AND FAITH IN ALTERED CARBON: A CRITICAL DISCOURSE ANALYSIS

This article examines the concept of commodification of the body and belief through the discourses in Netflix’s science fiction series Altered Carbon. The series is set in a future where human consciousness can be downloaded and stored as ‘cortical memories’ that can be transferred to different bodies or ‘synthetic bodies’. This technology creates a sharp class divide where rich ‘Meths’ can afford to take on multiple bodies and can effectively live forever, while poor ‘synthetic bodiless’ are often relegated to menial jobs or even used as disposable labor. The article argues that Altered Carbon’s depiction of the commodification of the body and belief raises important questions about the ethics of technology, the nature of identity, and the meaning of life. In evaluating these questions, the intersection of theories regarding concepts such as biopower and biopolitics with the practice of the universe of the series is also examined. The program suggests that without caution, obsession with technology could lead to a future where humans are nothing more than commodities to be bought and sold.

Yazarlar: Araş. Gör. Kübra Nisanoğlu

Sayfa No: 100-116

SİMGESEL SERMAYE OLARAK GÜZELLİĞİN YÜCELTİLMESİ: “ŞAHANE HAYATIM” DİZİSİ ÖRNEĞİ

Günümüzün en önemli kitle iletişim araçlarından biri olan televizyon, temsiller sunmada elzem bir işlev görmektedir. Televizyon, özellikle diziler aracılığıyla izleyicilere belirli ideolojileri empoze eder. Televizyonda diziler aracılığıyla kadınlara güzellik temsilleri dayatılır ve uyum göstermeleri teşvik edilir. TV dizilerinde güzel olarak tasvir edilen kadınların, güzelliği sayesinde simgesel sermaye sahibi olduğu da görülmektedir. Televizyon dizilerinde yansıtılan güzellik ve simgesel sermaye arasındaki ilişki, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Pierre Bourdieu tarafından literatüre kazandırılan simgesel sermaye ile ideal güzellik temsillerinin arasındaki etkileşimi incelemektir. Bu kapsamda 2023-2024 yılları arasında Fox TV’de yayın hayatına başlayan Şahane Hayatım dizisinin birinci bölümü incelenmiştir. Dizide medya ve toplum tarafından yaygın olarak kabul edilen güzellik standartlarının itibar ve tanınırlık olarak bilinen simgesel sermaye kavramını nasıl desteklediği, ilgili sahneler üzerinden göstergebilimsel yöntemle analiz edilmiştir. Ele alınan dizide ideal güzellik standartlarına sahip olmanın prestiji ve toplumsal kabulü sağladığı, diğer bir deyişle simgesel sermaye kazandırdığı sonucuna varılmıştır.

Yazarlar: Eda AKYÜZ

Sayfa No: 89-99

TRANSHÜMANİZM OLGULARININ MEDYAYA YANSIMALARINI GÖSTERGEBİLİMSEL OLARAK ÇÖZÜMLEMEK: KABUKTAKİ HAYALET ÖRNEĞİ

Günümüzde teknologlar, bilim insanları ve transhümanistler, yalnızca insanlığın elde ettiği tüm bilgileri, internet ve bulut çözümlerini kullanarak, sadece insan beynine dijital olarak aktarmayı hedeflemektedir, aynı zamanda insanı, teknolojinin sahip olduğu donanım, dijital kod ve yazılım özellikleriyle birleştirmek de istemektedirler. Transhümanizm öğretisi; tekilliğe, süper akıllı insana ve topluma ulaşmayı amaçlamaktadır. Böylelikle insan ölümsüzlüğü elde edebilecektir. Bu makalede, sosyal bilimlerin araştırma yöntemlerinden betimsel araştırma ve göstergebilimsel çözümleme kullanılmıştır. Araştırma, Kabuktaki Hayalet filmi üzerinden transhümanist öğretinin sinemaya yansımalarını, göstergebilimsel çözümleme ve betimsel araştırma ile analiz etmeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın bulgularına göre, Julian Huxley’in kişinin kendini aşması ve yeni bir varoluşsal eşiğe gelmesi olarak açıkladığı transhümanizm kavramı, Kabuktaki Hayalet filmindeki Binbaşı Motoko Kusanagi karakterinde hayat bulmaktadır. Çalışma, transhümanist öğretinin sinemaya nasıl yansıdığını göstermesi açısından önemlidir. Sonuç olarak, Kabuktaki Hayalet, yalnızca büyüleyici anlatımı ve çarpıcı animasyonuyla değil, aynı zamanda köklü göstergebilimiyle de ufuk açıcı bir sinema eseridir

Yazarlar: Dr. Öğr. Üyesi Hakan TAN, Öğr. Gör. Dr. İsnur İnci ARMUTLU

Sayfa No: 69-88

BİR SANATSAL İFADE BİÇİMİ OLARAK KARİKATÜRÜN İFADE HÜRRİYETİ VE KİŞİLİK HAKLARI EKSENİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

Serbestçe düşünebilme, düşündüğünü serbestçe açıklayabilme ve yayabilme, demokrasi ile yönetilen ülkelerde kişilere tanınan olmazsa olmaz (sine qua non) nitelikteki hak ve hürriyetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak “ifade hürriyeti” kavramıyla kavramsallaşarak anlam kazanan söz konusu ilkelerin varlığı ile sanatsal ifade biçimleri, fikir ve sanat eserleri ortaya çıkmaktadır. Varlık sebebini ifade hürriyetinden alan sanat, gerek uluslararası gerekse de ulusal düzenlemelerle korunmaktadır. Ne var ki, bu denli anlam atfedilmiş ve koruma altına alınmış olmasına rağmen kimi sanat alanında bu hürriyetin hukukun çizdiği çerçevenin dışına taşar nitelikte bir yaklaşımla çeşitli sebepler öne sürülerek daraltılmaya çalışıldığı görülmektedir. Eleştirel, iğneleyici ve hicivsel dili ve üslubu ile karikatür, bu daraltmaya maruz kalan ve tepkiyle karşılanan sanatsal ifade biçimlerinin başlıcalarındandır. Her ne kadar söz konusu eserler varlık koşulunu hak ve hürriyet kavramlarından almakta iseler de zaman zaman eleştiri sınırlarını aşar nitelikte kişilerin kişilik haklarına zarar verici unsurlar da taşıyabilmektedirler. Hiçbir hak ve hürriyette olmadığı gibi ifade hürriyeti de kişilere sonsuz ve sınırsız bir kullanım yetkisi vermemektedir. Bununla birlikte ifade hürriyetine gereğinden fazla müdahale edilmesi de sansüre sebebiyet verebilmektedir. Bu bağlamda bu çalışmada fikir ve sanat eserleri vasıtasıyla kişilik haklarının ihlâli konusu, karikatür özelinde hem kişilik hakları hem de ifade hürriyeti kavramlarıyla ilişkisi bakımından irdelenmekte, söz konusu kavramlar ile ortaya çıkan ihlâller somut örnekler de göz önünde tutularak tartışılmaktadır.

Yazarlar: Sevinç KIRGIL, Prof. Dr. Ahmet ÇİFTCİ

Sayfa No: 51-68

SİYASAL KAMPANYA METİNLERİNDE SOL POPÜLİZMİN DIŞAVURUMU: TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NİN 2024 YEREL SEÇİM BİLDİRGESİNDE KAMULARA YÖNELİK OLUMSALLIK İÇEREN SÖYLEMLERİNİN ANALİZİ

Popülizm yazında genellikle otoriter partilerin siyasal performansı olarak belirmektedir. Halk ve seçkinler arasında ayrıma giden, ayrımcı söylem geliştiren ve kurumları ele geçiren sağ popülizmin aksine olumsallık içeren kamuların eklemlenerek demokratik eşdeğerlik zinciri kurma gizilgücünü savlayan sol popülizm, olumsal kamuların demokratik istemlerini duyurması bakımından ilerici bir siyasal düşünce biçimini oluşturmaktadır. Popülizmle siyasal iletişim arasındaki kesişimde otoriter partilerin siyasal performansları üzerinden popülizm, siyasal iletişimin kötücül bir biçimi olarak tanımlansa da, Mouffeyan yaklaşıma yaslanan sol popülizmin siyasal iletişim açısından demokratik bir rol üstlendiği iddiası, çalışmanın yapılma gerekçesini oluşturmaktadır. Çalışmanın konusunu Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) 31 Mart 2024 Türkiye yerel seçimleri öncesi yayımladığı 2024 yerel seçim bildirgesindeki olumsal kamuların söylem düzeyindeki temsili oluşturmaktadır. Bu bildirgede sol popülist stratejide talepleri eklemlenmesi öngörülen kadınlar, LGBTIQ+ ve göçmenlerin temsili üzerinden TİP’in sol popülist bir siyasal kampanya söylemi geliştirme potansiyelini çözümlemek çalışmanın amacını oluşturmaktadır. TİP’in kampanya metni eleştirel söylem analiziyle incelenmiş ve bu kamuların temsiline ilişkin sol popülist bir kavrayış sunma potansiyeli yorumlayıcı epistemolojiye yaslanarak anlamlandırılmıştır. Olumsal kamulara bildirgede yer verilmesi hasebiyle onların yeni bir özne pozisyonu olarak kavrandığı; fakat demokratik taleplerinin eklemlenme potansiyelinin ihmal edildiği ve bu kamulara yönelik seçim vaatlerini ekseriyetle ekonomi alanının biçimlendirmesi nedeniyle sınırlı bir sol popülist siyasal kampanya söylemi geliştirildiği gözlenmiştir

Yazarlar: Dr. İsmail Uğur AKSOY

Sayfa No: 38-50

KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM BAĞLAMINDA DİL ÖGESİNE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA

21. yüzyıl kültüründe sosyal medyanın özel bir yeri bulunmakta, kültürlerarası iletişimin yoğun yaşandığı çağdaş diplomasi çevrelerinde iletişime ve dile olan ihtiyaç artmaktadır. Dil, kültürlerarası iletişimin öncül ögesidir. Daha önceleri diplomasi dili olarak belirgin olan Fransızcanın yerini İngilizcenin aldığı belirtilmektedir. İngilizce, yirmi birinci yüzyıla ‘lingua franca’ olarak giriş yapmıştır. Bununla birlikte, ulusal kültür kavramının başat ögesi ana dilin korunmasına ve yaygınlaşmasına yönelik olarak Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkeleri yanı sıra, Türkiye de devlet gözetiminde çeşitli yerlerde girişimlerde bulunmaktadır. Çapraz-kültürel ilişkiler söz konusu olduğunda, diplomatik temsilcilerin kendi ana dilleri yanı sıra, görev yapılan ülke dilini de kullanmakta oldukları, sosyal medya paylaşımlarında konuşulan dil yerine çeşitli simgelere de yer verdikleri görülmektedir. Türkiye’nin, yurtdışında en çok Türk yaşayan ilk dört ülkeden üçünün, Berlin-Londra ve Paris Büyükelçiliklerinin sosyal ağ sitelerinden birisi olan Twitter’da (X) 2022 yılında yaptıkları paylaşımlarda kullandıkları dillerin içerik analizi yöntemi ile karşılaştırmalı olarak incelendiği bir çalışma ile her üç Büyükelçilik arasında farklılık olup olmadığı yönünde bir durum saptaması ortaya konulmaktadır.

Yazarlar: Aycan ERDENİR, Prof. Dr. Hilal Özden ÖZDEMİR ÇAKIR

Sayfa No: 26-37

MEDYA-DEMOKRASİ-BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA İLETİŞİM TARİHİNİN ÇOK ZAMANLILIĞI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

İletişim kavramı sadece anlık, belirli bir zamanla sınırlı ileti alışverişleri olarak değil, tarihsel süreç içinde aktarılan iletileri de kapsayacak bir anlayışla ele alınmalıdır. Çünkü bugün tarih olarak adlandırdığımız maddi hayatın üretim süreci, insanlar arasında kurulan iletişimin ve toplumsallaşmanın bir sonucudur. İnsan, tarihsel ve toplumsal olarak inşa edilen bir varlıktır ve bu inşa sürecinde iletişim araçlarının rolü yadsınamayacak kadar büyüktür. Demokrasiye katkı sağlayacak bir medyanın unsurlarının tespiti, iletişim araçlarının tarihsel süreçte bünyesine yerleşmiş kusurların ve eksikliklerin bir analizini gerekli kılmaktadır. Bu değerlendirmenin yapılabilmesi, insanın tarihsel serüveninin, bu serüvende ortaya çıkan iletişim biçimlerinin ve toplum-medyaiktidar ilişkilerinin çok zamanlı, çok katmanlı bir analizini zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmada, böyle bir değerlendirmeyi yapmayı sağlayacak bilimsel yaklaşımları derlemek amacıyla literatür taraması yönteminden faydalanılmıştır.

Yazarlar: Öğr. Gör. Dr. Dilek TERZİOĞLU

Sayfa No: 16-25

DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITLARI BAĞLAMINDA II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE FRANSIZ BASININA UYGULANAN SANSÜR VE YASAKLAR

Osmanlı İmparatorluğu’nda basının ilerleme kaydettiği dönemlerden biri kuşkusuz II. Abdülhamid dönemidir. Bu dönemde basın faaliyetleri, uygulanan yasaklar ve sansürlerle de ön plana çıkmıştır. II. Abdülhamid birçok gazeteye yasak ve sansür getirmiş, bazı durumlarda yayınların imha edilmesini istemiştir. Bu uygulamalar, Osmanlı’da yayınlanan Osmanlı gazetelerinin yanı sıra yabancı gazeteler üzerinde de sürdürülmüştür. Yazılı basına getirilen sansür ve yasaklar basın özgürlüğünün kısıtlayıcı bir görünümü olarak birçok çalışmada eleştiri konusu olmuştur. Bu uygulamaların sürdürülen iç ve dış politikadaki nedenlerinin dönemin koşulları içinde değerlendirilmemesi sebebiyle sansür ve yasaklar konusu II. Abdülhamid dönemi basınına kara bir leke olarak sürülmüştür. II. Abdülhamid’in basın alanında getirdiği sansür ve yasakların iktidarın salt otoriter yönetim anlayışının keyfi sonucu mu olduğu, yoksa uluslararası ilişkilerinde dış güçlerin Osmanlı’ya karşı hedefleri doğrultusunda sürdürdükleri basın politikası sonucunda mı getirmek zorunda kaldığı sorusu çalışmanın çıkış noktası olmuştur. Konuya sınırlılık getirmek amacıyla, Osmanlı’nın uzun süre dostane ilişkilerini sürdürdüğü, en çok kapitülasyon tanıdığı devletlerden biri olan Fransa ile arasında sürdürülen basın politikası ele alınmıştır. Çalışmada, Osmanlı’nın bu alanda getirmiş olduğu sansür ve yasakların nedenleri Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’nde bulunan arşiv belgeleri ışığında incelenmiştir. Osmanlı’nın, otoriter yönetim anlayışının yanı sıra Fransa’nın sürdürdüğü politika sonucunda sansür ve yasaklar getirmek zorunda kaldığını gösteren belgelere ulaşılmıştır. Bu uygulamalara ilişkin gösterilen nedenler Althusser’in devletin ideolojik aygıtları kuramı bağlamında değerlendirilmiştir. Arşiv belgelerinin incelenmesi sonucunda yapılan çalışma nitel ve betimsel bir çalışmadır.

Yazarlar: Burçin GÜLGÜN, Dr. Öğr. Üyesi Yücel SARI

Sayfa No: 1-15

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK SİNEMASI: MİLLİ MÜCADELE TEMALI İLK FİLMLER

Kurtuluş Savaşı’nda, birlik ve beraberlik oluşumuyla verilen milli mücadeleyi gelecek nesillere aktarmak, tarih ve milli şuurun benimsenmesi için çeşitli araçlar tercih edilmiştir. Sinema da bu araçlardan biridir. Savaş döneminin sona ermesi ve Cumhuriyet’in ilanının ardından sinema çalışmalarında tarihi konular tercih edilirken, milli mücadele teması da ön planda tutulmuştur. Bu çalışmanın amacı, bağımsızlık savaşı ve milli mücadele dönemini tema edinen, Muhsin Ertuğrul yönetiminde 1923-1932 tarihleri arasında çekilen Ateşten Gömlek (1923), Ankara Postası (1929) ve Bir Millet Uyanıyor (1932) isimli filmlerin söylem analizi yöntemi ile incelenmesidir. Bu doğrultuda filmlerdeki tema, verilmek istenen mesaj, ana karakterlerin özellikleri, filmin anlatım yapısı, zaman ve mekânların incelenmesi yapılacaktır. Milli mücadele gibi tarihi açıdan önemli olan bu döneme ait filmlerin hikâyelerine odaklanmak ve filmlere dair ortak söylemi tespit etmeye çalışmak çalışmanın önemini oluşturmaktadır. Bu filmlerin çalışmada tercih edilmesinin sebebi 1920’li yıllarda Türk Sineması’nda savaş, mücadele, bağımsızlık konularının ön planda olması ve örneklem olarak seçilen bu filmlerin Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde milli mücadele teması ile yapılan ilk filmler olma özelliğini taşımasıdır.

Yazarlar: Semra AKGÜNLÜ

Sayfa No: 88-96

ULUSAL ACI: İSİAS OTEL FACİASININ KUZEY KIBRIS YAZILI BASININDA SUNUMU

Bu çalışmada, Kuzey Kıbrıs yazılı basınının İsias Otel faciasını nasıl haberleştirdiği irdelenmiştir. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremine bu otelde yakalanan ve otelin enkazı altında kalan Gazimağusa Türk Maarif Koleji öğrenci, öğretmen ve velilerinden oluşan voleybol kafilesiyle ilgili basında çıkan haberler bu çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemi yazılı basında sol ve sağ eğilimli, en çok satan dört gazetede (Avrupa, Yenidüzen, Kıbrıs ve Diyalog) depremin ertesi günü itibariyle bir hafta boyunca (7 Şubat 2023-13 Şubat 2023) yayımlanan haberlerdir. Karma yöntemin birlikte kullanıldığı çalışmada, haber sayıları ve haberlere ayrılan alan nicel içerik analizi tekniğiyle, ön sayfada yer alan haberler ise nitel içerik analizi tekniğiyle çözümlenmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre Avrupa ve Yenidüzen’in konuya geniş yer ayırdığı, buna karşılık son yıllarda Türkiyeli yatırımcılar tarafından satın alınan Kıbrıs ile Diyalog’ta ise daha az yer verildiği belirlenmiştir. Özellikle Kıbrıs Türkiye’de habercilik yapan bir gazete görüntüsü sergilemiş, İsias Otel faciasını önem derecesinde ikinci sıraya koymuştur. Tüm gazetelerde konuya ilişkin arama-kurtarma faaliyetleri ve cenaze törenleriyle ilgili haberlerin yoğunlukta olduğu, haber metinlerinde dramatik söylemlerin ön plana çıktığı görülmüştür. Olayın arka planındaki nedenlere ve ihlallere ise genellikle değinilmediği saptanmıştır. Bu konuya değinen tek gazetenin aşırı sol eğimli Avrupa olduğu ancak onun da eleştirilerde çok keskin bir dil kullanarak suçlayıcı söylemlerde bulunduğu gözlemlenmiştir

Yazarlar: ULUSAL ACI: İSİAS OTEL FACİASININ KUZEY KIBRIS YAZILI BASININDA SUNUMU

Sayfa No: 70-87

20 ARALIK 2021

Dergimizin web sitesi yayın hayatına başlamıştır